Dersim’de konuşulan iki dil vardı/vardır..


-----1-Zazaca nedir, sizce ayrı bir dil mi? Dımılki nedir, sizce Zazaca ve Dımılki’nin ortak ya da ayrıldığı yanları var mı?

Mesut Keskin: Merhaba, ma be xêr di, wakıl Elif!

Öncelikle, önemli bulduğum böyle bir söyleşiye imkan sağladığınız için size teşekkür ederim.

İnsanlar elbette bir dilin ne olup olmadığı konusunda fikir yürütüp bunu dile getirebilir, fakat bu konuda belirleyeci olan, dilbilim araştırmalarıyla varılan sonuçlardır. Ondan ötürü dilbilimden mezun biri olarak da bu yönüyle yaklaşmam doğru olur. Zazaca, yüz yıldan beri İranoloji dilbiliminde başlıbaşına bir dil olarak kanıtlandığından bu yana öyle de görülmekte. Hint-Avrupa dil ailesinin İrani dil grubunun kuzeybatı koluna ait bir dildir. Böylece köken olarak ilk etapta günümüz İrani dilleri arasında Hyrkani (Cürcan, Gurgan) alt grubu dediğimiz Beluçi, Gorani, Singseri gibi dillerle, akabinde Hazar veya Kazvin alt grubu olarak bildiğimiz Kuzey-İran’da hala konuşulan Mazenderani, Simnani, Talişi, Herzendi ve de tabii bildiğimiz gibi Kürtçe (Kurmanci, Sorani, Kelhuri) ve Farsça gibi dillerle yakından akrabadır. Zazacanın birçok kaynakta iddia edildiği gibi Kürtçe veya Farsçanın bir kolu olduğuna dair herhangi bir dilbilimsel kanıt yoktur. Bu bilgiler siyasi zorlama veya bu diller üzerine yapılan bilimsel araştırmaların eksikliğine dayanmaktadır. Lehçe anlayışının kaynağına aşağıda değineceğim.

Zazacanın üç ana diyalekti vardır. Kuzey, Merkez ve Güney. Genel olarak şöyle de ifade etmek mümkün: Kuzey Zazacasını Alevi Zazalar, Merkezi Şafii, Güney Zazacasını da Hanefi Zazalar konuşur. Zazalar yöreden yöreye kendisini ve dilini farklı da adlandırsa, Türkçe ve tüm yabancı kaynaklarda genelde bu dil Zazaki, Zazaca, Zaza language, Zaza-Sprache vs. diye anılmakta.  “Dımılki” terimi de belirli bir şiveyi tanımlamaz, zira Siverek, Çermik, Gerger, Aksaray ve Mutki dışında Koçgiri ve Bingöl-Karêr yöresinde kullanılır, zaman zaman Dersim’de de söylenir. Öz tanımlamalar ve Zazacanın dilbilgisel yapısı, lehçeleri üzerine, yeni çıkan “Zazaca üzerine notlar” adlı makalemde durmuştum (http://zazaki.de/turkce/makaleler/zazacauzerinenotlar.pdf ). 2008’de yazdığım master tezimin konusu Zazacanın şivesel yapısı üzerineydi. Dili sonradan öğrenen ve hep yurtdışında yaşamış biri olarak duyduğum tüm şiveleri anlıyor olduğumdan arada ciddi farkların olmadığın söyleyebilirim. 3 tane ana diyalekti (Kuzey, Merkez, Güney) ve bir de geçiş şiveleri olan Zazacada anlaşmadan ziyade sesbilimsel ve şekilbilimsel, ayrıca kelime dağarcığı açısından farklar mevcut. Şiveleri konuşanlar ilk kez başka bir şiveyle, hatta yakın çevrede de mümkün, anlaşmakta zorluk çeker, fakat belirli kelimeleri ve ses ve dilbilgisel yapıları öğrendikten sonra zorluğun büyük kısmını aşar. Edebi dil, atasözleri ve otantik müzikteki dilin derinliği, kendi şivesini yeterince bilmeyenler için de anlaşılmaz olabiliyor.
Sözkonusu Zazacanın ana diyaletkleri arasında dilbilimsel açıdan da elbette fark var, fakat herbiri ayrı dil sayılmaz.

Şunu da söylemeliyim; dilbilimde iki dilin birbirini anlayıp anlamaması çok önemli bir kıstas olarak alınmaz. Mesela %70 veya daha büyük oranda birbirini anlayan Batı-Slav dili olan Polanyaca (Lehce) ile Güney-Slav dili olan Çekçe kesinlikle birbirinin lehçesi olarak görülmez dilbilimde; ama İsviçre gibi ufak bir ülkede belirli şivelerin birbirini iyi anlamamaları onların ayrı dil olduğuna kanıt değildir. Kriter olarak, eğer mümkünse, dillerin tarihsel açıdan belirli kelimelerdeki seslerin evrimi önemli. İrani dillerin yazılı yönde köklü diller olduğunu gözönünde bulundurmak gerek. Orta ve Eski İrani çağdan yeni dönemdeki (islamlaşmadan sonra) dillere kadar bir süreklilik tespit edilebilir. Eğer mümkün değilse, bugünkü yapıyla diller ses, şekil ve dilbilgisi açısından kıyaslanıp değerlendirilir. Zazaca sadece Kürtçe değil, diğer yakın akraba olduğu İrani dillerle hem tarihsel evrimi, hem de bugünki dilsel yapısı açısından kıyaslandığında başlıbaşına bir dil olduğu sonucuna varılabilir. Diyelim ki tarihsel açıdan “3” kelimesinde Proto Hint-Avrupacada -tr- ses kümesi olarak, *tri-, Eski Hintçede de keza -tr-, Eski İrancada -thr- (/-θr-/), Avesta’da θraya- “3”, Orta İrani Dillerden Orta Farsça/Pehlevicede , Partçada hrē olarak değişmiş, Yeni İrani dillerden Kürtçe ve Farsçada keza , Zazacada ise hirê olarak belirmesi; başka bir örnek daha gerekirse, mesela Proto-Hint Avrupacada “kadın” sözcüğü *gwenh1, Eski Hintçe ve İrancada cani (transkripsiyonu /ĵani-/), Orta ve Yeni Farsçada zen زن, Partçada jan /žan/), Zazacada ceniye, Kürtçede jın, Farsçada zen olarak karşımıza çıkması, seslerin tarihsel evrimi açısından bize önemli bilgi vermektedir. Bugünki yapısıyla da karşılaştırırsak, Zazaca’daki fiilde şimdiki zaman çekimi, cinsiyet ayrımında daha ayrıntılı olması, şahıs zamirleri ve sonekleri, edatları, fiil ekleri, Kürtçe ve Farsçanınkinden farklı olduğu, bu konuda kısmen Hazar Denizi dillerine yakınlık arzettiği gözlemlenmekte.
2-Devrimci örgütler „Zazaca dilin“ ayrı bir dil olduğunu uzun zaman kabul etmediler, ki hala da da kabul etmiyenler çoğunlukta.. Bunun nedeni cahillik olarak söylenebilir mi, ya da başka bir neden mı var, haklılar mı?

M.K.: Solcu, ırkçılık karşıtı ve antimilitarist bir insanım, ama örgüt geçmişim olmadığı için bu konuda doğru bilgi verebileceğimi sanmıyorum. Ancak gördüklerimi, okuduklarımı bir izlenim olarak aktarmak gerekirse, “devrimci örgütler” diyerek her ne kadar genelleme yapmak doğru olmazsa da, Zazaca konusunda maalesef birçoğunda olumlu bir tutum gözlemlediğimi söyleyemem, ki buna Alevi örgütlerini de katmak gerek. Hiçbir örgütün Zazaca hakkında özel bir icrada bulunduğunu söyleyemem. Az da olsa, gazete, dergi ve televizyonlarında yer vermeleri güzel ve sevindirici, fakat Zazaca heryerde misafir muamelesi görmekte. Öte yandan örgütler Zazalara has olmadıkça elbette dil ve ulusal  bilinci geliştirme kurumları değil. Fakat Türkçe ve Kürtçe program ve etkinlik vermekte, yazında eserler çıkmakta. İçlerinde birçok Zaza olmasına ve artık dilin bulunduğu konumdan da haberdar olmalarına rağmen mesela parti programlarını Zazacaya çevirmeyi veya Zazaca için özel programlar hazırladıklarına tanık olamıyoruz. Kültür ve folklorik yazılar, müzikte belki marş türküleri dışında ideolojilerini, çizgilerini bu dilde dile getirdiklerini görmedim. Sadece Dersim Komünist Hareketi olarak bilinen Desmala Sure ve anarşistlerin dergisi olan Ateş Hırsızı’ında rastladım.

Vaziyet bundan ibaret olduğuna göre Zazalar ve kaybolma tehdidiyle karşı karşıya olan Zazaca için bağımsız, kendi başına çalışma yapmak isteyen çevreleri yadırgamamak gerek diye düşünüyorum.

Anadolu’da Türk ve Sünni dışında kalan etniklikler, diller ve inançlar üzerine araştırmanın “bölücü faaliyet” olarak görülmesinin ve yasakçı Türkçü devletin politikası, milliyetçi ve militarist anlayışın farklı yansımaları sola veya diğer ulusal hareketlere yansımasının yanısıra, halk arasında da önyargı ve bilgisizlik var elbette. Halkların varlığı üzerine olan bilgiyi ele alırsak, Karadeniz’in hepsi Laz, Kafkasya göçmenlerin hepsi Çerkez, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da herkes Kürt’tür. Sıradan bir Anadolulu’ya asıl Lazları veya Zazaları, Avarları, Lezgileri anlatmakta zorlanırsınız. Kürtler Zazaları genelde yakından tanır ve öyle de tanımlar, fakat bir Türk için dışardan Kürt’le Zaza’yı, Laz’la Rum’u veya Gürcü’yü, Lezgi’yle Avar’ı birbirinden ayırabilmek güçtür, zira birbirine dil veya adet, töre, giyim, folklor vs. açısından yakın halklardır bunlar. Ondandır ki özellikle Türk kamuoyunda Zazalar genelde Kürt diye anılmaktadır. Buna elbette Zazaların sayısal ve siyasi açıdan da Kürtlerden geri veya güçsüz olduğu eklenmeli. Kürt ulusal hareketi ise Zazaların Kürt olduğunu öz halk bilincinden değil, (öyle genelleme yaparak diyebilirsek) Türk bilincinden veya anlayışından devralmış, ulusal bilincine adapte etmiştir. Bunun elbette siyasi ve sayısal açıdan avantajları vardı. Türk kamuoyu için Kürt diye lanse edilen Seyit Rıza veya Şeyh Sait gibi önder konumunda olan şahsiyetleri “Kürt değil de Zaza” diye ilan edecek değillerdi.

3-Bir dil bir kültürün ifade şekli olduğu söylenir....Halbuki yıllar yıllı başta devrimci örgütler olmak üzere tüm Kürt-Türk tarafı-aydınları Zazaca- Dımılki’nin bir dil olmadığını kanatlamaya çalıştılar.. Bile bile bir dili yok saymak haksızlık-adaletsizlik olmalı, sizce neden bunu yapmak istediler, amaç nedir? Ya da çokça söylenen, „bölünme korkusu mu“, böyle diyebilinir mi? 

M.K.: Türkiye solunun Zazacanın ayrı bir dil olduğunu kabul edip etmeme gibi bir sorunun olmamasından öte, bu konuyu yeterince önemsemediği için fazla üzerine eğilmediğini, ama ayrı bir halk olarak görmek konusunda ise çoğunun önemsememekle birlikte Kürt Ulusal mücadelesini olumsuz etkileyeği endişesinden olsa gerek, Zazalar ya Kürt hanesine ya da hiç anılmayan “tüm milletlerden olan halkımız”a addediliyor. Bir halkın, yani Kürt halkının, haklı mücadelesini desteklenmesi tartışılmaz; fakat bir halkın inkarını gün yüzüne çıkarmak adına, o halkı tarihi, dili, kimliği ve coğrafyasıyla anılırken, onun adına yanıbaşındaki kardeş halktan hiç bahsedilmedi. Halbuki bilimsellikten dem vuran örgütlerin tarafsız bir şekilde, etnolojik ve dilbilimsel açıdan konuyu irdelemesi fena olmaz diyorum.

Zazaların da kendi adına güçlü bir kurumu ve siyasi hareketi, kamuoyuna da yansıyan bir mücadelesi olsaydı, örgütlerin de yaklaşımı elbette farklı olurdu maalesef. Maalesef diyorum, çünkü bir halkın, dilin, kimliğin varlığını görmek için o insanların kendi adına silahı alıp dağa çıkması, kan akması gerekmez.

Kürdistan örgütlerinde durum biraz daha farklı. Türk kamuoyu ve devletin de Zazaları Kürt diye saymasının sayesinde Zazalar Kürt Ulusal mücadelesine göre tartışmasız şekilde Kürt, buna göre de konuştukları dil lehçe olmalıydı (!) Zira, Kürt olduklarını Zazaların kendisine kanıtlamak için ilk başvurulan nokta dilleriydi. Resmi bir dil olmayışı, yaygın şekilde ne olup olmadığı konusunda bilgi olmaması, Kürtçe’yle akraba olması ve doğal olarak da benzemesi, onu bir Kürt lehçesi olarak göstermeye yeterdi, artardı bile. Aynı Zazaların sadece dili farklı olsaydı, diyelim ki Hintçe veya Arnavutça konuşsaydı, belki başkaları tarafından “Kürt” diye adlandırılırdı ama Kürt siyasetçilerin aklına onların Kürt olduğu gelmezdi sanırım. Evet, Zazaca’nın ise Kürtçe’ye ait olduğuna dair herhangi bir bilimsel kanıt ortada yokken de bu denli zor kırılabilen ve yaygın bir statüko, bir kalıp oluşabiliyor.

Lehçe teorisinin iflas ettiğini anlamaya başlayan çevre veya kişilerden bu kez, Zazaca’nın bir lehçe değil dil, ama bir Kürt dili olduğu fikri doğmak zorundaydı. Veya daha ileri gidenler oldu ki, bir halka veya ulusa ait olmanın tek kıstasının dil olmadığı, yani, “Zazaca Kürtçe’den ayrı bir dilse de, Kürt ulusunun bir parçasıdır” savı ortaya konuldu. Üzgünüm, Zazaca sadece bir dil değil, İrani diller içinde Kürtçeye dahil olmayan bir dildir. Kürt dilleri diye Kurmanci ve Sorani olduğu kabul edilir. Güney Kürtçesine ait Kelhuri, Kirmanşahi diye bildiğimiz dil veya lehçeler üzerine yeterince aratırma yapılmadığı için kesin birşey söyleyemem. Neticede, Zazaca ve Goranca bu dil kümesine ait değildir.

Zazaların ve Goranların kendini kabul ettirmiş ayrı bir ulusal hareketi veya devleti olsaydı, kimsenin aklına dillerini “Kürt lehçesi” diye ilan etmek gelmezdi. Keza, Kürtlerin de devleti olsaydı, Türk, Arap ve Fars milliyetçi ve ilhakçıların da aklına Kürtlerin güya “bozuk bir Farsça” konştuğu veya Türk, Arap veya Fars milletinin bir alt kimliğini teşkil ettiği esmezdi. Ortada bir ulusal dava veya kurtuluş mücadelesi varsa, bu mücadelenin ve milli şuurun “bölünme”sine, “darbe alması”na sebep olabilecek tüm fikir ve akımların onların bir engel olarak görülür.


Bir halkın, kimliğin veya dilin varlığı tartışılmaz. Tartışılması bile kötü bir niyetin işaretidir. Varlığını inkar etmenin ötesine gidip ortadan kaldırmaya çalışmak insanlık suçudur. Bu suçu ilhakçı tüm devletler işlemiştir. İşlemeseydi, devlet olma işlevini yerine getiremezdi, çünkü neticede her devlet bir baskı aygıtıdır. Veya bir halkın varolduğuna dair ona sûni şekilde yaratılıp dayatılan ulusal bir cetfel gerekmez. Ki, ulus dediğimiz, hayali bir topluluktur, Fransız Devrimi’nden sonra ilk kez emperyalist ülkelerin doğrultusunda oluşmuştur. Ordusu olan devletini kurup ulusunu da yaratmıştır. Veya başka bir deyimle de, bir ulusun dili, arkasında ordusu olan bir “lehçe”dir.

Henüz kendini dünyaya kanıtlama ve varetme savaşı veren bir ulusal hareketi elbette, ona karşı savaş açtığı ve temel taşlarının soykırımdan oluştuğu bir ordu yönetimli darbeci devletle kıyaslamak insafsızlığına düşmemek gerek. Ki, Zazaca çıkan dergilerde, kardeş halkı ve kader ortağı olarak gördükleri Kürtlerin mücadelesinin haklı olduğu her zaman dile getirilmiştir. Bunun yanında Kürt ulusal hareketinin Zazalar konusundaki yanlış buldukları tutumu da doğal olarak eleştirilmiştir.

Üzülerek yine de söylemek gerekir ki, düşman zihniyete karşı mücadele verirken ona benzeme tehlikesinin varlığından olsa gerek, Kürt Ulusal fikriyatında da bazı parallelikler keşfetmek mümkün. Lehçe anlayışına değindik. Siyasette, özellikle tahakkümcü güçlerin güttüğü “lehçe teorisi”nin hiçbir bilimsel dayanağı olmadığı malum. Amacı, ülkesinde bulunan farklı dilleri hiçbir şekilde desteklemeden yokolmalarını, untulmalarını sağlamak. İlhakçı devletler bunu yaptı, hala yapmakta. Türk devleti diller üzerine getirdiği yasakla ve sindirme politikasıyla halklara can damarından darbeyi vurdu. Ondan dolayı, “Kurmanci ve Zaza Türkçeleri üzerine bir araştırma” gibi çalışmalar ortaya çıkartıldı. Veya  Gürcistan’da resmi dil dışında Lazca, Megrelce, Svanca gibi diğer Kartvel dilleri “lehçe” ilan edildi. Olmadı, Kürtçe ve Zazaca’nın Farsça’dan bozulma” veya Osmanlıca gibi “karma diller” olduğu tezi çıktı. Olmadı, “tamam ayrı diller ve etnik guruplar, ama Kürt, Zaza, Laz, Çerkez vs., bunların Türk milletinin alt kimliği”ni oluşturdukları söylendi. Türklerin Ermeni veya Kürtlerle aynı DNA dokusuna veya Kürtlere gen yapısı açısından en yakın halkın Yahudiler olduğunu söyleyen araştırmaların yanında bir de Zazaların Kurmanclarla aynı gen yapısına sahip olduğu söylenerek kürtlükleri kanıtlanmış oldu! Kafatas ölçmenin modern teknik çağa uyarlanması olsa gerek.Varılan ırkçı tutumun farkındalar mı acaba? Yani, bir halka, kendi olma hakkını tanımamak için yeni yeni ucube fikirler üretmek. Anadolu gibi halklar bahçesi ve kıta köprüsü, diller geçidi gibi biryerde “safkan”lılık aramak hangi aklın harcı? Bugün Anadolu’da konuşulan dillerden (belki Süryaniceyi saymazsak) belki hiçbiri o topraklara ait değil diyebiliriz. Fakat o insanlar, yani örneğin Hititler, Lidyalılar vs. soykırıma uğrayıp yerine başka halklar gelmedi. Dünyanın başka köşelerinden belirli dilleri taşıyan topluluklar gelip ekonomik ve siyasi üstünlük kazandığında dillerini de yayabilmiş, insanlar yerel topluluklarla da karışmıştır.

“Güneş dil teorisi”nin kerameti olsa gerek, TDK gibi resmi bir kurumun akademik üyeleri kalkıp Sümercede Türkçe kelimeler olduğunu “kanıtlamış” kadar olmasa da, bir Kürt dil kurumun da, yazıtlar ve belgelerle günümüze ulaştırılan, farklı alfabelerle yazılmış Eski Farsça, Avesta, Pehlevice gibi İrani dilleri “Kürtçe alfabeleri”ne dahil edilmesi de bilimde kabul edilir cinsten bir sav değil...  

Sorun, Zazaların varlığı değil, varlığına olan yaklaşımdır. Hemen tüm Kürt hareketlerin Zaza ve Zazaca meselesine karşı olan tutumu devlet ve milliyetçi güçlerce malum olduğundan ötürüdür ki onlara koz verilmekte. Bu tutuma karşı ilhakçı ve inkarcı mantık elbette Zaza olgusunu ve içerdiği çelişkileri kötüye kullanacak; çünkü karşı tarafın ezberini bozmadığı, “hayır, Zazalar Kürt, Zazaca da Kürtçedir, bu sadece Kürtleri bölmek için üretilen bir oyundur” demesi dışında güçlü bir argüman getirmediğinin bilincinde. Bu durumda aslında verilecek yanıt, bu sorunun sadece Zazalarla Kürtleri ilgilendirdiği olmalı ve bu dili ve halkı temsil eden iki tarafın hareketlerinin ve kurumlarının da bu konuda diyaloğa girmesi şarttır.

Sorun o kadar es geçilecek türden olmaması gerek ki, sorulması gereken şeylerden biri de, neden Zazalar içinde kendisini Kürtlerden ve Kürtçeden ayrı gören, gücü yüksek olmasa da, o kadar örgüt, parti dergi, dernek, kurum var, ama Kurmanc ve Soranlarda yok? Hangi Kurmanc veya Soran kurumu Kürt olmadığını, dilinin Kürtçe olmadığını savunmuş? Zazalardan bunu yapan çıktığına göre birşey var ortada...


4-Siz konuştuğunuz ana dilinizi nasıl isimlendiriyor sunuz, yanı ana-baba-neneniz ne diyordu? Ayrıca siz birey olarak ilk defa ne zaman „bu dilin Kürtçenin bir lehçesi“ olmadığını, ya da olduğunu söylediniz?

M.K.: Ben tüm diğer dillerde Zazaca veya Zazaki, anadilimde Zazaki veya Dersim’deyden Kırmancki derim; Dersim ve Erzincan yöresinde bilindiği gibi Kırmancki veya Zonê Ma denir, fakat son yıllarda Zazaki terimi de halk arasında yayılmaya başladığını gözlemlemekteyim.

Dersim ve Erzincan gibi yöreler Türkçenin ağırlıklı pazar dili yöreleri olduğundan ister istemez Türklerin de getirdiği sınıflandırmalar devralınıyordu ki, bu insanlar eskiden Türkçe konuştuğunda Zazaca için de “Kürtçe” derlerdi, ama yeri gelince de “bizim dil, Alevice, Dımılki” diye de ayırırdı, kendilerini “Kürt değil, Alevi” diye tanımlarlardı. Varto, Hınıs, Diyarbakır, Siverek, Bingöl vs. gibi Zazaca veya Kürtçenin pazar dili olduğu bölgelerde Türkçe konuşulduğunda Zazaca için “Kürtçe” denmez, zira Kürtçe hemen yanıbaşında olduğu için aradaki fark daha iyi bilinir.

Kendim de çocukluk yıllarında Maraşlı Kürt Alevi komşularımızın bize “sizin diliniz Zazaca” dediğini hatırlarım, fakat herhangi bir bilgim yoktu ki, o yıllarda ancak lafı geçerse Türkler “Kürtçe mi” diye sorduğunda, evet diyip geçerdim. Fakat kendimizi aile içinde “Kürt” diye tanımlandığına rastlamamıştım; “Kürtler” benim için hep başkalarıydı. Etnik kimliğin benim için eskiden olduğu gibi hala da önemi yoktur diyebilirim; yani araştrırım, tespitini yaparım, ama üzerine siyasi fikrimi temellendirmem. Sadece tüm haksızlıklara ve eşitsizliklere karşı çıkan bir insan olarak derim ki, ait olduğum etnik kimlik, Zaza, kendim inançlı olmasam da ailemin inanç kimliği olan Alevilik, bu kimlikler baskı altında tutuldukça, inkar edildikçe, ben de savunurum inatla. Tüm ezilenlerin haklarını da savunduğum gibi. Fakat bu kimlikler birgün artık kabul edildiğinde, benim için büyük bir önemi kalmaz.

Bir anım da oldu ki, birgün okulda Konyalı bir Kürt mahalle arkaşımızı yanıma getirip Türk arkadaşlarımın “hadi Kürtçe konuşun” demesiyle, dilini anlamadığım, anlaşma sağlayamadığımdan ötürü “biz Zazaca konuşuyoruz” dedim. Zazacanın ayrı bir dil olduğunun farkına varmam sonraki yıllarda oldu,ki bu dilimi sadece anlamamın yeterli olmadığını düşünüp tam anlamıyla öğrenip konuşmam gerektiğine karar verdiğim zamana,94e denk gelir. Dillere karşı herzaman bir sevgi ve ilgi olmasından, ayrıca akraba dil olduğundan ötürü bir sempatiden, müziğini de çok sevdiğim Kürtçeyi (Kurmanciyi) ve şiirsel tınısına hayran olduğum Farsçayı da anadilimle birlikte öğrenmeye başladığım zamandı. Üç dilin birçok ortak yönünü keşfetmemin yanısıra farklılık gösteren yönlerini de gördüm ki bunun üzerine sonraki yılda bir makale de yazdım. Ortak dillerdir ama asla birbirinin lehçesi olamıyacağını o zamandan beri savunuyorum; ve sonradan, meğerse 1900lerin başında O. Mann ve Karl Hadank gibi İranologların bu gerçeği dilbilimsel açıdan da kanıtlamış olduğunu öğrendim. Dillere olan sevgim hiç yitmedi, ama Zazacaya olan aşkım başkadır.5-Kendinizi anadilinizde iyi ifade edip ve yazabiliyor musunuz, ayrıca bunun gelişmesi için bir çabanız var mı, ya da öneriniz?M.K.: Sorunuzu kendimi de bu yönümle izninizle tanıtarak yanıtlayayım. 1973 yılında Dersim-Pülümürlü bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da doğdum. 1975’ten beri Almanya’da yaşamaktayım. Farklı işlerle çalışmanın yanısıra Yüksek Teknik okulda (Fachhochschule) makine mühendisliğini ön lisansla sonuçlandırıp Frankfurt Goethe Üniversitesi’nin Karşılaştırmalı Hint-Avrupa Dilbilimi bölümüne yatay geçiş yaptım. Geçen sene eğitimimi Magister Artium ünvanını alarak sonuçlandırdıktan sonra Zazaca örneğinde şiveler üstü bir yazı dilinin temelleri üzerine olan doktora tezine başlamış bulunmaktayım. Okuduğum bölümde bir dönem araştırma görevlisi olarak çalışmış olmakla birlikte bunun dışında hala Zazaca dil kursu vermekteyim.

1995 ile 2003 yılı arasında Almanya’da 3 dilde (Zazaca, Türkçe, Almanca) çıkan Ware („yayla“) dergisinin redaksiyonunda yer aldım. WareTija Sodıri (“sabah güneşi”), PirZazaPress, Desmala Sure, Çıme (“kaynak”) gibi dergilerimizde de makalelerim Asmêno Bêwayir mahlasıyla yayınlandı. Keza 1995’te Frankfurt Üniversitesi’nde Zazaca üzerine sürdürülen araştırmalarda, şimdi hocam ve tez danışmanım olan Prof. Dr. Jost Gippert’le tanıştım. 90’ların ortasından sonuna kadar Jacobson, Sandonato ve Z. Selcan gibi dilbilimcilerle ve de aydın ve yazarlarla verilen seminerlerde Zazaca imla ve alfabe çalışmalarına katıldım. 2000 yılında Darmstadt şehrinde kurulan Bonê Kulturê Dêsımi - Kulturgemeinde Dersim derneğinde kurucu ve iki dönem yönetim üyesi olarak yeraldım. 2001’de farklı yörelerden gelen Zaza üniversite öğrencileriyle Zazalar ve Zazaca üzerine bir bilgi sitesi olan www.zazaki.de sitesini kurduk. 2004’te Frankfurt’ta kurulan Enstitüyê Zazaki (Zaza Dil Enstitüsü) adlı kurumumuzda baştan beri hala yönetim üyesi olarak yeralmaktayım. Zazaca-Türkçe ortak sözlük projesi, Zazaca dil kursları gibi farklı projeleri sürdürmekteyiz. 2006 ile 2009 arasında Malatya’da çıkan Miraz (“hamur mayası”) adlı ilk Zazaca edebiyat ve felsefe dergisinin Avrupa temsilcilerindendim. İnternette yaygın bir serbest ansiklopedi olan Wikipedia’nın Zazaca için açılmasına ve kullanılan dil biçimi ve alfabe konusunda katkıda bulundum. 2009’da dünya klasikleri arasında yeralan ve Almanya’da yayınlanan Şazadeo Qıckek, yani Küçük Prens adlı kitabı çevirdim. Şu anda Zazaca’nın etimolojisi üzerine çıkacak olan bir broşür üzerine olan çalışmamız var.

Önerim, farklı dil ve kültürlerin varlığını hazmedemeyen kırımcı zihniyete karşı inatla dillerimizi, kültürlerimizi güzel yönleriyle üretici ve gelecek nesillere aktarılabilcek bir şekilde koruyabilmek için elinden geleni yapmak.

6-Ben doğma- büyüme Dersimliyim..Benim doğduğum köyde istisnasız her kes Dersim de konuşulan iki dili bilirdi..Taa çocukluğumdan beri de bu iki dilin farklı olduğunu biliyorum..Ancak yıllar sonra böyle olmadığını idda edenler açıkçası bana gerçekçi gelmedi..Örgütlerin korkusuna bağladım..Siz bunu nasıl değerlendireceksiniz? „Simdi de bu korku vardır“desem, siz bana „abartıyor musunuz“ diyecek misiniz?

M.K.: Ben Dersim’de doğup büyümedmse da kendi çevremi göreceli olarak iyi bildiğime inanıyorum. Pülümür’de 3 köyün Türkçe konuşması dışında tümü Zazaca konuşur, Kurmanci bilinmez, karşımızda bulunan Erzican köyleri de keza öyle. Dersim (Tunceli sınırları olarak ele alırsak) genelinde %75 oranında Zazaca, %20 gibi ağırlıklı olarak Pertek, sonra kısmen Mazgirt, Çemişgezek ve Hozat’ta Kürtçe konuşulur. 1915’ten önce Ermenice de  yaygın bir şekilde konuşulurdu. Son yüz yılda Zazaca’nın en yaygın dil olmasından ötürü Kurmanci konuşanların çoğu Zazaca’yı öğrenirdi. Kafkasya örneğinde olduğu gibi, insanlar fevkalade çok dilli olabiliyor. Kişi gidip yerleştiği yerin dilini edinebilir, bu sadece Dersim’e has bir olay değildir.

Örgütlerin Zazacaya olan yaklaşımına yukarda değindim.7-Dersim’de „Kurmancı“ „Dımılki-zonê Dêsımi, zonê ma“ diye söylenilirdi.. Ve ben Dersim’de konuşulan dile „Zazaca“ denildiğini hic duymadım..Yıllar sonra „Zazaca“ denildiğini duyduğumda tepkimde oldu..Zira nenem ve nenemin nenesi de dememişti.. Sizce Dersim dışında konuşulan „Zazaca“ ve Dersimde konuşulan Dımılki’nin arasında büyük bir fark var mı, ya da?M.K.: Bu sorunuza da belki aceleci davranarak yukarda yanıt vermiş oldum. Bir dil yöreden yöreye farklı adlandırılabilir, ki bu dilin yapısını ve kendisini hiç etkilemez. Düşünün ki bir kişinin birden fazla ismi olabilir veya bu isimler aile, arkadaş ve iş çevresinde farklı kullanılabilir, ama o, o zaman başka bir kişi olmaz. Mesela Varto’da bu dile genelde “zonê ma” denir, belirli bir ad söylenmez. Ama bu dil orda da yine yapısıyla, aynı grameri ve kelime hazinesiyle ortada, Dersim’de “Kırmancki”, Koçgiri ve Bingöl’de “Zazaki” veya Gerger ve Siverek’te “Dımli” diye anıldığı gibi.8-Yok olmakla karşı karşıya olan bu dil için neler yapılabilinir, ya da yapılıyor mu, ya da „bırakalim da kaybolsun, ki ayrılık-gayrılık gibi bölünmeler „olmasın mı.?

M.K.: İster dilbilimci olsun, ister en insani duygu ve vicdanla yaklaşan biri olsun, dillerin yeryüzünde birer ayrı renk olduğu, insanın kendince yarattığı ve ona has bir sanat eseri olduğu, bu renklerden birinin kaybı tüm insanlık için bir kayıp teşkil ettiğidir kanımca. “Bırakalım kaybolsun” anlayışı ancak tekçi, ırkçı ve faşist zihniyete layıktır veya ona taviz veren bir tutumdur.

Bir dilin ayakta kalabilmesi, yurdunda, kökünün, ruhunun ait olduğu yerin en uygun olduğunun yanısıra, modern çağa da uyum sağlayarak korunması mümkündür. Yani, bir dilin, kendi yurdunda sadece sohbet ve müzik dili değil, eğitim, pazar ve yönetim dili olması şart. Bunun için, hiç gözönünde bulundurmuyoruz ama, ekonomik altyapısı ve güvencesinin de olması gerek. İnsanlar dilleriyle sadece iletişim sağlayabilmesi veya ruhunu değil, karnını da doyurabilmesi gerek. Dilin ait olduğu yerde konuşulan dilleri bilmeden geçim sağlamanın imkansız olduğu kesin. Onun için Zaza coğrafyasında, çoğunluğun bu dili konuştuğu yerlerde işyerlerinin, yazışmaların, levhaların vs. bu dilden de olması en doğal hakkı. “Kimsenin anadili olmadığı, anlamadığı, bilmediği başka bir dilden okulun, medyanın, karakolun, dairenin burda ne işi var?” sorusu da haklıdır. Bizim çabalarımız burda sadece dili oluşturmak, temelini atmaya yarar, fakat ilerletilmesi için daha fazlası gerek.
9-Sonuç olarak ne söyliyebilirsiniz?M.K.: Nenelerimiz ve dedelerimizin yüzyıllardır bize aktardığı dilin birden yok olmasına, kaybolup gitmesine müsade edilmemeli. Kemalist devletin dil politikasındaki kirli emelleri yerine gelmemeli. Bunu yaparken de herhangi bir başka dili ve halkı karşımıza almaksızın, sorunun güçler sorunu olduğunu ve dillere ve asıl olan insana uygulanan her tür baskıcı yaklaşımın bertaraf edilmesi gerektiğini bilmek lazım. Çoğu ailelerde dile hakim olan yaşlı nesil ile dili bilmeyen gençler arasında köprü kurulmalı, sahip olduğumuz bu imkan değerlendirilmeli. En iyi öğretmen yine de insanın ailesindeki büyükler ve dilin yaşadığı toplumun kendisidir. Önemli bir gerçek de, dilimizin doğal coğrafi ve ruhi alanından zorla çıkarılarak inkar ve baskıyla yokettirilmeye çalışılmasıdır. Kendi içimizde olan farklı ideoloji ve siyasi görüşler de dili ve kültürü ayakta tutmak için herhangi bir engel teşkil etmemeli. İnsanlığın düşmanı olan zihniyetlere karşı mücadele ederken de ezen zihniyete benzeşmekten her an kaçınmalıyız. Bunu başarırsak, insanlık katında atılması gereken birçok önemli adımlardan birini atmış oluruz. Canweşiya sıma wazenu.Zaman ayırdığınız ve katkı sunduğunuz için sağolunuz..Evet Dersim Xızırı başta Dersim olmak üzere, dostlarını, kültürünü, dilini ve de sizler/bizleri korusun..
Elif ORHAN

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Bu söyleşi 29.6.2010 tarihinde Kürdistan Aktuel sitesinde yayınlandı (http://kurdistan-aktuel.org/yazarlar/elif-erhan/5574-mesut-keskinle-zazaca-uezerine-soeylei.html )