Zaza Diasporası - Avrupa’da Zaza kimliği sorunu üzerine Faruk İremet’le röportaj
Tsovinar Kirakosian, MA
Zaza diasporası, Avrupa’daki göç hareketleri içinde kendine özgü bir yer tutuyor. Osmanlı döneminden itibaren çeşitli nedenlerle kıtaya gelen Zazalar, özellikle 1960’lardan itibaren işçi göçü ve 1980 sonrası siyasi göç dalgalarıyla Avrupa’daki varlıklarını pekiştirdi. Ancak, kimliklerinin tanınması ve korunması süreci kolay olmadı. Bu röportajda, gazeteci ve yazar Faruk İremet ile Avrupa’daki Zaza kimliği, diasporanın sosyal yapısı, dilin korunması ve kültürel mücadelenin seyri üzerine kapsamlı bir sohbet gerçekleştirdik.
Tsovinar Kirakosian (T.K): İlk göçmen dalgası Avrupa’ya ne zaman geldi [1980’lerde sığınmacı olarak (düzensiz göç) veya daha önce, özellikle Türkler ve Kürtler Avrupa’ya misafir işçi (işçi göçmen) olarak geldiklerinde], aralarında Zazalar da olmuş olabilir mi? 1980’lerden bu yana (örneğin, 2016’dan sonra) belirli dalgalar/ana göç akışları var mıydı?
Faruk İremet (F.İ): Zazaların Avrupa’ya ilk gelişleri, Osmanlı Devleti döneminde asker olarak Balkanlara gelmeleriyle olmuştur. Bulgaristan, Kuzey Makedonya, Kosova, Hırvatistan ve Saray Bosna’da bile bir kısım Zazaların iskân edildikleri veya yerleştiklerini, tespit edilen bazı bilgilerden hareketle söyleyebiliriz. Bunların bir kısmına bizzat tanık da olduk. Örneğin; yemek ve mutfak malzemelerinden bazılarının isimlerinin benzerlik göstermesi gibi. Çok daha eski tarihlere gidersek, Zazaların Avrupa topraklarındaki varlığını Zazani (Sasani) İmparatorluğu dönemine kadar götürebiliriz. Ama ben sorunuza, sizin de belirttiğiniz üzere yakın dönem itibariyle cevap vermeye çalışacağım. Zazalar, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, öncelik Almanya olmak üzere, diğer Avrupa ülkelerine 1960’lı yıllarda işçi olarak geldiler. Bunların yoğun bir kesimi benim bilgi sahibi olduğum Siverek ve Çermik kökenli köylülerdi. Bu göç Türkler ve Kürtlerle paralel gerçekleşti. Kürtler ve Türkler de aynı Zazalar gibi Anadolu’nun işsiz köylü kesimiydi. Ama 1970 ve 1980 askeri darbelerinden sonra yoğun bir Zaza kitlesi, özellikle Dersim’den büyük bir siyasi göç verdi Avrupa’ya. Bu dönemde ülkeden çıkanların çoğu solcu, sosyal demokrat, sanatçı ve şair-yazar kişilerdi. Dersim’den başka, bu siyasi göç dalgasına Siverek, Çermik, Diyarbakır, Bingöl, Piran, Maden, Palu, Ergani, Hani, Sason, Varto, Sivas, Erzincan ve diğer birçok Zaza yerleşim bölgelerinden Zazalar siyasi sığınmacı olarak Avrupa’nın çeşitli ülkelerine geldiler. Gelenlerin hemen hepsi ya Kürt ya da Türk sol hareketi mensupları idiler. Elazığ gibi Türkiye’nin büyük şehirlerinden bu siyasi göçe katılan bazı Türk sağ örgütleri mensubu Zazaların geldiğine de bizzat tanık olduk.
T.K: Hangi ülkelere geldiler, Zazaların demografisi hakkında bilginiz var mı (Almanya ve İsveç dışında ve bu ülkeler içinde de)? Herhangi bir AB ülkesinin devlet demografik istatistiklerine dâhil ediliyorlar mı (veya listeye Türkler veya Kürtler olarak dâhil edildiler/ dâhil ediliyorlar, kimlikleri Türkler ve Kürtlerden ayrı bir topluluk olarak kabul ediliyor mu)? Türkiye vatandaşı oldukları için ev sahibi ülkeler tarafından Türk, hatta Kürt olarak kabul edildiler mi, edilmeye devam ediliyorlar mı?
F.İ: Zazaların verdiği bu göç dalgasına son yıllarda aşk evlilikleri de gerekçe oldu ve yeniden işgücü olarak Zazalar Avrupa’ya çıkmaya başladı ve bu göç devam ediyor. Yoğun göç dalgasının ilk hedefi Almanya ve oradan başka ülkelere dağılan Zazalar olduğu gibi, hâlâ diğer Avrupa ve İskandinavya ülkelerine dağılan Zazalar var. Zazaların Avrupa Birliği üyesi devletlerin demografik istatistiklerine nasıl kayıt edildikleri konusunda istatiksel bir bilgiye sahip değilim. Ama İsveç konusunda, uzun bir dönem yaptığım görevimden dolayı bu bilgilere sahibim. Örneğin İsveç’te, Zazalar ve Türkiye’den gelen diğer etnik gruplara veya azınlıklara mensup kişiler yahut aileler, „Türkiye vatandaşı” olarak kayıt ediliyorlar. Ama hangi etnik kimliğe veya azınlığa bağlı, ana dili ne ve hangi dine mensup olduğu da kayıt ediliyor. Son dönemlerde Kürtler bu tabuyu kırdı.
T.K: Avrupa’daki ülkeler, geldikleri andan itibaren Zaza kimliğinin oluşumu ve gelişimi için bir zemin sağladı mı?
F.İ: Zazalar sadece Türkiye’de değil, aynı zamanda Avrupa kapitalizminin de çabasıyla hep bir üst kimliğe yamalanma devrinden geçti. Bu üst kimlik ya Türk kimliğiydi ya da Kürt. Zazaların özellikle öz kimlik mücadelesi yakın tarihte, yani yaklaşık kırk yıllık bir sürede oluşmuş, bedel verilen mücadelenin sonucudur. Zazalar, ayrı bir halk ve ayrı kimlik siyaseti taleplerini her alanda dillendirip savunmalarından dolayı, sürekli olarak Kürt milliyetçi kanadının hedefi oldular, birçok kez de şiddetine maruz kaldılar. Zazalar eğer bugün Avrupa ülkelerindeki devlet kurumlarında kendi Zaza etnik kimliklerini ön plana çıkarabiliyorlarsa, bu Zazaların şimdiye kadar kararlı bir şekilde vermiş oldukları zorlu bir mücadelenin sonucudur. Almanya’da, Fransa’da ve İsveç’te, dostlarımız kıran kırana verilen demokratik mücadele neticesinde Zazaların farklı etnik kimlik gerçeğini resmîleştirdi. Kısacası bu hak, altın tepsi içinde Zazalara sunulmadı.
T.K: Avrupa’daki Zaza topluluğu ne kadar homojen ve birleşik? Topluluk ülkeden ülkeye nasıl farklılık gösteriyor? Farklı Avrupa devletlerindeki Zazalar arasında veya bir devletteki topluluk içinde rekabet var mı? Bir ek soru da: “Avrupa ülkelerinde Zazaların iştigali/işleri nedir?”
F.İ: Avrupa’daki Zazalar, uzun bir süredir birleşmek için azim ve kararlılıkla bıkmadan ve usanmadan yoğun gayret gösterdiler ve nihayet dayanışmanın temellerini attılar. Hâlihazırda Zazaların farklı mezhep ve siyasi yapılanmaları arasında birlik, beraberlik ve kardeşlik temelinde yoğun bir çaba var. Bu çaba, Ebubekir Pamukçu’nun 1984’te başlattığı Zaza millî kimlik mücadelesinden beri öyledir. Yani biz, siyasi görüş ve mezhep ayrılıklarını reddeden ve Zaza millî kimliği ortak paydasında birleşen bir kitleyiz. Zazalar arasında entelektüel birikimle, geleneksel yapılanma ve Zaza millî kimliği etrafında kucaklaşmayı birinci hedef olarak önümüze koyduk ve başardık. Zazalar homojen bir gruptur. Ama siyasi görüş ve mezhepsel farklılıklar doğaldır. Bu da şimdiye kadar duyarlı Zaza aydınlarının yoğun çalışmalarıyla, medya organlarıyla, derneklerle ve Türkiye’de Zazaların legal siyasi partisi olan Demokrasi Zamanı Partisi’nin (DEZAP) çalışmalarıyla, söz konusu farklılıklar bir zenginliğe dönüşmüştür. DEZAP Genel Başkanı Dilaver Eren’in de bu konuda büyük katkısı olmuştur. Zazalar Avrupa’da çeşitli meslek dallarında ve muhtelif işlerle iştigal etmektedirler. Bunların arasında; iş yeri açıp kendi meslekî işlerini yapanlar, sanatçılar, akademisyenler olduğu gibi, büyük bir işçi kadrosu da mevcuttur. Bizim -60 kuşağı 12 Eylül 1980 askeri darbesi sürgünleridir. 12 Eylül olayı Avrupa’ya oldukça önemli oranda entelektüel, akademisyen ve aydın bir tabaka kazandırdı. Bu kuşak, Avrupa’daki devlet kademelerinde yoğun bir şekilde yer almış durumdadır. Örneğin ben kendim, işimi söylemeden şunu diyebilirim; 22 yıldan beri devletin farklı kademelerinde memur olarak görev yapmaktayım ve bu görevde yalnız değilim.
T.K: Zazalar ne zaman ev sahip ülke vatandaşlığı almaya başladı veya hiç başladı mı?
Zaza ev sahip ülkeye entegre oldu mu (birinci, ikinci ve belki de üçüncü nesil)? Ya da asimile oldu mu?
F.İ: Bu iki sorunuzu tek yanıtla yanıtlayacağım. Zazalar geldikleri ülkelerde, birlikte yaşamaya başladıkları yeni topluma, birçok farklı halk gruplarından daha çabuk entegre oldular. Neden mi? Çünkü Avrupa’ya gelen her Zaza şahsiyeti en az üç-dört dillidir. Bu onun geldiği yeni ülkesinin dilini öğrenmesindeki en hızlı anahtarıydı ve çabucak entegre oldu. Bundan dolayı da iş hayatının ve eğitiminin de kapıları ardına kadar ona açıldı. Örnek; ilkokulu okumamış bir dostumun 30 yaşın üstünde olmasına rağmen, Stockholm Üniversitesi’nin program bölümünü bitirip lisede bilgisayar öğretmeni olması gibi. Buna benzer birçok örnek var elimde. Zazalar asimile olmaktan çok, entegre oldular.
T.K: Zazalar ve Türkler arasında veya Zazalar ve Kürtler arasında ya da ev sahibi ülke vatandaşları arasında evlilik var mı? Avrupa’daki Zazalar, Avrupa’daki Kürtler ve Türkler ile nasıl etkileşime giriyor?
F.İ: Zazalar, Türkler, Kürtler ve bulundukları ülke vatandaşları arasında evlilikler vardır. Özellikle 12 Eylül askeri darbesi öncesi gelişen devrimci mücadele, hem Zaza, hem Türk ve hem de Kürtleri etkilemiştir. Bu durum, aydın, entelektüel, solcu ve akademisyenler arasında yaygındır. Zazalar, eski kuşak saydığımız milletlere hısım/akraba olmayı sevmezlerdi. Sebebi ise olası bir asimilasyona uğramamak ve topraklarını korumaktı. Tarihi süreçte, adı geçen iki halkın da Zazalara yönelik katliamlarda rol alması evlilikleri engellemiştir. Avrupa’da ise durum farklıdır. Orada isteyerek o hayata adapte olan bir Zaza, evlenmeye de entegre açısından bakmıştır. Ben kendim o insanlardan biriyim. 23 yıldır bir İsveç’li ile evliyim ve bu evlilikten 16 yaşında bir oğlum var. Bu evlilik, beni hiç de modern Zaza edebiyatından geri bırakmadı, aksine öncülüğünü üstlendim. Eşim bile Zazaca konuşuyor.
T.K: Hangi nesil (birinci/ikinci) dili (Zazaca) daha iyi biliyor? Avrupa’daki Zaza topluluklarının yaşamında hangi dili kullanıyorlar (Türkçe, Kürtçe, Zazaca, Avrupa dili)?
Zaza çocukları hangi okullara gidiyor (Türk, ev sahibi ülke?) Zazaca seçmeli derslerin verildiği okullar var mı? Ana dillerinde eğitim hakları var mı? Herkes için standart bir Zazaca var mı? Yükseköğrenim görüyorlar mı?
F.I: Tabii ki ana dili Zazacayı en iyi bilen ilk kuşaktır. İlk kuşak ana dilini bilmeyince, otomatikman ardından gelecek olan ikinci ve üçüncü kuşağa kendi dilini öğretemez. Almanya’da yaşayan birinci kuşak dil konusunda oldukça duyarlı ve günlük Zazaca kullanıyor. İkinci dil de doğal olarak misafir olduğu yeni ülkesinin dili ise günlük kullanılan resmî dildir. İş, kanunî işlemler, sosyal ilişkiler ve okul yaşantısı o ülkenin diliyle gerçekleştiriliyor. Çocuklar elbette ki bulundukları ülkenin okullarında o ülkenin diliyle öğrenimlerini sürdürmektedirler. Başarılı bir diğer kuşak ikinci kuşağa sahip olan Zazalardır. Zazaca ana dili eğitimi ilk defa resmî olarak 1994’te İsveç’te resmî bir statüye sahip oldu ve Zaza yazarı Koyo Berz de resmî olarak Zaza dilinin ilk öğretmenidir. Standart bir Zazaca henüz yok. Zaten böyle bir dayatma, sun’i olduğundan dolayı, birleşmeden ziyade daha çok ayrılık yaratır. Bu bakımdan, Zaza lehçelerinin ortak dergilerde ve platformlarda kullanılmasına öncelik verilmesi, her Zaza’nın kendi lehçesi ile yazması ve onu kullanması gerekir. Yani kulak, farklı lehçeleri sindirmeli. Standart dil, Zazaca için çok erken ama zorunlu bir adım. Bu da kuşkusuz akademisyen, dilbilimci ve yazarlardan oluşan bir kurulla gerçekleşir.
T.K: Zazaca ve Zazalarla ilgili ilk kitaplar/dergiler, gazeteler, TV kanalları, yayınevleri Avrupa’nın ev sahibi ülkelerinde mi yayınlandı (hangisinde ve ne zaman)? Ya da ilk göçmenler Avrupa’ya gelmeden önce Türkiye’de Zazaca yayıncılığı var mıydı? Şimdi durum nasıl?
F.İ: Zazaca yazılı metinlerin geçmişi 1700’lü yıllara kadar uzanır. Bunlar daha çok Arap alfabesiyle yazılmış dinî eserlerdir. Zazacanın yer aldığı ilk basılı kitaplardan iki örnek vermekte fayda vardır: Latin alfabesiyle yazılı ilk Zazaca metinleri içeren kitap, Rus bilim insanı Peter Lerch tarafından Kırım Savaşı (1853) sırasında esir düşen Zaza kökenli Osmanlı askerlerinden derlenip 1857-1858’de Petersburg’da yayınlanmıştır. Arap alfabesiyle Zaza şairi Ahmed-i Xasi’nin Zazaca kaleme aldığı „Mewlid-i Nebi” adlı kitabı 1899 yılında Diyarbekir’de basılmıştır.
Modern çağda (1963 itibarıyla) Türkiye’de Latin harfli ilk yazılı Zazaca metinler bazı Kürt dergilerinde yayınlanmış şiir, masal, hikâye ve fabllardır. Ebubekir Pamukçu’nun 1985 yılında İsveç’te Zazaca-Türkçe yayınladığı Ayre dergisinde; „Zazaca ayrı bir dil ve Zazalar ayrı bir halktır“ çıkışıyla ve ardından 1988’de çıkardığı Piya dergisiyle Zazalarda bir millîleşme seferberliği başladı. Bu görüş doğrultusunda; çoğu Zazaca-Türkçe, bazıları da 3-4 dilde olmak üzere, Almanya’da 1990’da Zerqê Ewroy, Waxt, İsveç’te 1991’de Raya Zazaistani, Fransa’da 1991’de Raştiye, İngiltere’de 1991’de Desmala Sure, Almanya’da 1992’de Ware dergileri peş peşe çıktı. Daha sonra tamamı Zazaca olarak 1995 itibarıyla İsveç’te yayınlanan ilk Zaza dergisi Kormışkan Bülten tüm Zazaları kucaklayarak, Zazaların ilk miladının yürüyüşünü başlattı. Faruk İremet olarak ben bu derginin şef redaktörü, yazar Koyo Berz ise derginin resmî sahibiydi. Kormışkan Bülten’in çıkışının ardından, Tija Sodıri adlı ve yine tamamı Zazaca olan yeni bir dergi 1995’te Almanya’da yayın hayatına başladı. Ardından 2000 yılı itibarıyla ve üç yıl boyunca İsveç’te ZazaPress adında bir dergiyi yayın hayatına sundum. Derginin sahibi ve şef redaktörü Faruk İremet’ti. Zaza yazım hayatı 40 yıl içinde birçok kitabı yayınlama başarısını da azimli bir çalışmayla gerçekleştirdi. İsveç’te İremet Yayınları, İstanbul’da Tij Yayınları, Ankara’da Zaza Kültürü Yayınları ve son dönemde Türkiye’de Vir Yayınları, Zazalara dair birçok kitabın yayınlanmasına öncülük etti. Yakın zamanda İremet Yayınları’nda çıkan Faruk İremet’in „Antolojiyê Nuştoxandê Zazayan / Zaza Yazarları Antolojisi“ adlı eseri Haziran 2022’de iki dilde (Zazaca-Türkçe) yayınlandı. Kitapta 47 Zaza yazarının özgeçmiş bilgileri yer aldı. Bu kitap, Zaza yazılı edebiyatının ne kadar zenginleştiğini gösteren bir vesika niteliğindedir. TV konusuna gelince, 2022 yılında İstanbul’da Zaza TV uydu üzerinden yayına başladı. Bu da Zaza görsel yayıncılığının âdeta miladıdır. Bu arada internet üzerinden bireysel yayınlar da yapılmaktadır. Tüm bu çalışmalar bizim için oldukça değerlidir ve küçük görülmemelidir. Şunu da ilave etmem gerekiyor: Zaza aydın ve yazarlarının, yıllardan beri kararlı bir şekilde Zaza millî kimliğine sahip çıkma ve onu sürekli gündemde tutma mücadelesinin sonucu olarak, Türkiye’deki ilk ve ortaokullarda, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 2010 yılı itibarıyla Zazaca „seçmeli ders” öğretimi başlatılmıştır. Ayrıca, Bingöl Üniversitesi ile Dersim (Tunceli)’deki Munzur Üniversitesi bünyesinde Lisans düzeyinde „Zaza Dili ve Edebiyatı” bölümleri açılmış olup, bu bölümlerde Yüksek Lisans ve Doktora eğitimi de verilmektedir.
T.K: Din, Avrupa’daki Zazalar arasında etnik kimlik algısını etkiliyor mu? Cemevleri var mı? Orada dinlerini pratik ediyorlar mı? Peki Sünni Zazalar? Onların kimliği? Sünni Türk ve Kürtlerle camiye mi gidiyorlar?
F.İ: Zazalar arasında iki ayrı mezhep var yani Alevilik ve Sünnilik. Bu husus, Zaza aydın ve yurtseverleri arasında hiç bir şekilde engel olmamıştır. Biz İsveç’teki Zazalar farklı şehirlerde Alevi dostlarımızın cemevleri açmasına her türlü desteği vermekten çekinmedik. Yardımda bulunduğumuz dernekler ve cemevleri hâlâ Stockholm ve Uppsala’da faaliyet yürütmektedir. Sünni Zazalara gelince, onlar ibadetlerini evlerinde veya camilerde bireysel olarak yaptıkları gibi, farklı ülkelerden gelen farklı milletlerle birlikte camilerde topluca ve cemaatle de ibadetlerini gerçekleştirebiliyorlar. Çünkü camiler de cemevleri gibi ibadethane olarak ortak kullanım mekânı olup, Sünni Müslümanlar arasında hiçbir şekilde etnik ayrım yapmıyor.
T.K: Ad/isim sorunu - Zazaların kendi adları ve soyadları var mı (Türk devletinin onayladığı adlar kullanılabiliyor, resmî olarak etnik-dini bir azınlık olarak tanınmayan tüm vatandaşlar tarafından kullanılmaktadır).
F.İ: Türkiye’de soyadı kanunu, 21 Haziran 1934 tarihinde kabul edilmiş, 2 Temmuz 1934 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanmış ve 2 Ocak 1935’te yürürlüğe girmiştir. Azınlıkların (yerli halk) kendi dilinden gelen soyadları Türkçe bir soyadı ile değiştirilmiş, hatta bu bazı memurlar tarafından keyfi bir uygulama ile meslekleri temel alınarak hayata geçirilmiştir. Avrupa’ya gelen yerli halkın bir kısmı bu defa Avrupa’nın vermiş olduğu demokratik haklarını kullanarak Avrupa’da soyadını değiştirerek eski soyadını Avrupa nüfusuna geçirmiştir. Türkiye’nin soyadı kanunu, sadece yerli halka değil, sonradan Balkanlardan gelen tüm göçmenlere de uygulanmıştır. Aslında buna bir utanç, asimilasyon ve “Türkleştirme” kanunu da denilebilir.
T.K: Avrupa’da Zaza derneklerinin sayısı nedir? Hangi ülkelerde var? Neye odaklı (sosyal meseleler, siyasi meseleler, kimlik meseleleri)?
F.İ: Avrupa’da kaç Zaza derneği olduğu konusunda kesin bir istatiksel bilgiye sahip değiliz. Zaza dernekleri başta Almanya, ardında İngiltere, Hollanda, Fransa ve İsveç’te bulunuyor. Bu dernekler Zaza millî kimliği konusunda çalışmalar yürütüyor. Zaten sadece derneğin veya bir yazının başına Zaza kelimesi yerleştirmek artık siyasi bir kimlik belirleme olarak algılanıyor. Ve Zaza ismini kullanmak artık siyasi bir duruşun simgesidir. Öte yandan, Avrupa’nın birçok ülkesinde olduğu gibi, son yıllarda Türkiye’nin bazı büyük kentlerinde (İstanbul, Adana, Mersin vs.) ve Zaza coğrafyasındaki birçok il ve ilçede de (Diyarbakır, Bingöl, Elazığ, Siverek, Gerger vs.) „Zaza” adını taşıyan dil, tarih, kültür ve sanat alanında faaliyet gösteren derneklerin kurulduğunu da belirtmek gerekir.
T.K: Ev sahibi ülkelerde kamuoyunun ve politika yapıcıların dikkatini anavatandaki herhangi bir soruna çekmek için herhangi bir protesto/lobicilik/dilekçe (yerel/ulusal/uluslarüstü düzeyde) düzenlediler mi?
F.İ: Zazalar bulundukları ülkelerde tüm demokratik ve bürokratik yolları kullanarak Zazaların varlığını ve Zazacanın müstakil bir dil olup, başka bir dilin lehçesi olmadığını anlatmaya çalışıyorlar. Dersimli dostlarımız, Zazaca anadili ve Alevi mezhebinin yaşadığı zorlukları hem akademik alanda hem de bürokrasi kanallarında seslendirmek için yoğun bir çalışma yürütüyorlar. Bu konuda, Türkiye’de DEZAP (Demokrasi Zamanı Partisi) Genel Başkanı Dilaver Eren’in yoğun çalışmaları unutulmamalıdır.
T.K: Günümüzde Zaza milliyetçiliği var mı? Avrupa’daki Zazalar arasında E. Pamukçu’dan kalan bir miras var mı?
F.İ: „Zaza milliyetçiliği“ terimi bilinçli olarak seçilmemiş olsa da, Zaza etnik kimliğini, Zazacanın başlı başına bir dil, ayrıca lehçeleri ve şiveleri olan özgün bir dil olduğunu savunmak, özellikle Zaza etnik kimliğinin varlığını tanımayan Kürt ve Türk ulusalcıları tarafından „bölücülük” sayılmakta ve biz Zazalar „Zaza milliyetçileri“ olmakla itham edilmekteyiz. Yıllar önce bir yazı kaleme almış ve şöyle demiştim: „Ben bir Zaza milliyetçisiyim, saçımın bir telinden, kesip attığım tırnağa kadar.”
Milliyetçilik, eğer diğer halkların inkârı ise ırkçılıktır, ırkçılığı sizin gibi ben de reddediyorum.
Ezilen halkların kimliğine sahip çıkma mücadelesi ırkçılık değil, ulusal haklarının talebidir.
Bizim milliyetçiliğimiz başka halkların etnik kimliğini, dilini, hak ve hukukunu inkâr etmiyor, tam tersine, diğer halkların etnik kimliğini, dilini, hak ve hukukunu da savunmaya dayanıyor.
T.K: Türkiye’nin AB üyeliğinin ve AB ve ev sahibi ülkelerle genel ilişkilerinin dondurulması, Avrupa ve Türkiye’deki Zaza meselesini nasıl etkiledi?
F.İ: Avrupa bir kaç kez tarihi demokratik imkânları kaçırdı. Bu tarihi imkânlar Türkiye’nin AB üyeliğiydi. Türkiye’nin AB üyesi olması demek Türkiye’de demokrasi mücadelesinin önünü daha çok açacaktı. AB içinde bazı ülkeler demokratik reformları gerçekleştirmeden AB üyesi olabildi. Reformlar ise üyelikten sonra gerçekleşti. Türkiye’nin AB üyesi olması, Türkiye’de yaşayan yerli halkların yararınadır. Azınlık denilen bu yerli halklardan biri de Zazalardır. Türkiye’nin AB üyeliğinin gerçekleşmesiyle, demokratik haklarımıza daha çabuk kavuşacağımıza olan inancım büyük. Ancak AB’nin, bu demokratikleşme sürecini bilinçli olarak baltaladığı kanısındayım. Peki kim kazandı? Türkiye’deki aşırı milliyetçi sağ kanat kazandı. Bu sağ milliyetçi kanat, yıllar önce bir yazımda kaleme aldığım gibi; „Türkiye bu gidişle yeni İran olacak!“ Herhalde bu gidişle orada olacağız.
T.K: Türkiye, Avrupa’daki Zaza sorununun gelişimine nasıl tepki veriyor?
F.İ: Bu konuda elimizde bilgi, belge ve doküman olmadığından yorum yapma cesaretini kendimde bulamıyorum.
T.K: Zazalar, Avrupa’da Kürtler tarafından örgütlenen herhangi bir siyasi harekette yer aldılar mı?
F.İ: Zazalar birçok Türk örgüt ve partilerinde yer aldılar. Yani hem sağ, hem de sol gruplarda ve örgütlenmelerde yöneticilik yaptılar. 1960’lı yıllardan günümüze kadar Kürt hareketinde de rol aldılar ve bu rol daha çok yöneticilikti. Örneğin Türkiye’de HDP’nin eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş Elazığ/Palu’lu Sünni bir Zazadır. CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Dersim’li Alevi bir Zazadır. HÜDA-PAR (Hür Dava Partisi) kurucu Genel Başkanı ve şu anda Genel Başkan Yardımcısı olan Hüseyin Yılmaz Diyarbakır/Hani’li Sünni bir Zazadır. Şu anda Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da Bingöllü Sünni bir Zazadır. Bahsini ettiğim yöneticilik işte bu türdendir.
T K: Ev sahibi ülkenin siyasetinde Zazalar var mı? Evet ise, Zaza sorunlarını gündeme getiriyorlar mı? Hangi ülkelerde?
F.İ: Zazalar bulunduğu ülkelerde hem parlamentolarında hem de siyasi partilerde yer aldılar. Almanya ve İsveç’te yoğun bir siyasi aktivite var. Bu milletvekilleri Zazaların sorunlarını bulundukları her alanda tehditlere rağmen dile getiriyorlar. Zaza realitesi artık kaçınılmaz bir gerçek olarak gündemde yer alacaktır.
T.K: Ev sahibi ülke akademisinde Zazalar var mı? AB ve Türkiye’deki kimlik meseleleriyle ilgileniyorlar mı? Ev sahibi ülkelerde Zaza konusunda düzenlenen seminer ve konferanslar var mı?
F.İ: Bu sorunuza yukarıda bir yerde yanıt vermiştim. Zazalarda yoğun bir akademikleşme var ve akademisyen Zazalar her alanda Zaza realitesini dile getirip gündemi Zazaların lehine çevirmeye büyük çaba harcıyorlar. Bu bizim için bir onurdur. Yukarıda belirttiğim gibi, Bingöl ve Munzur Üniversitelerinde zaman zaman Zazaların dil, tarih ve kültürleri konusunda sempozyumlar düzenlenmekte, Zaza kökenli olan ve olmayan birçok akademisyen, Zazalara dair bilimsel bildirileriyle bu etkinliklere katılmaktadır. Ayrıca, söz konusu bildiriler/tebliğler adı geçen üniversiteler tarafından kitap olarak basılıp dağıtımı yapılmaktadır.
T.K: Avrupa’daki Zazalardan anavatandaki Zazalara herhangi bir siyasi veya kültürel girişim için herhangi bir mali destek var mı?
F.İ: Elbette, Avrupa’daki Zazalardan ülkedeki Zazalara destekler var. Özellikle basın yayın konusunda büyük yardımlar veriliyor. Amaç Zazacanın yazılı bir tarihe sahip olması ve tarihe bir literatür kazandırmasıdır. Bu destek, gazete, dergi ve yayınevleri kurmakla başladı. Avrupa’da yayınlanan dergiler ve kitaplar da bir karşılık alınmadan dağıtıldı. Kanımca bu büyük bir destektir.
Bu röportajın hem size, hem de Zaza medyasına bir yarar sağlaması dileğimle size teşekkür ediyorum. Saygılarımla.
Tsovinar Kirakosian, MA
Iran and the Caucasus editörü (akademik dergi), Brill: Leiden-Boston;
Araştırmacı ve Öğretim Görevlisi, Doğu Araştırmaları Enstitüsü, RAU (Rus-Ermeni Üniversitesi), Erivan
02.07.2023